Şebnem Ferah; Sahnenin Ötesinde Bir Ruh İfadesi…

Bir hayat düşünün… Müziğin evin her köşesinde dolaştığı, her enstrümanın onun çocuk düşüne bir parçası olduğu; acılarıyla direndiği, en büyük kırgınlıklarını notalara dönüştürdüğü bir yaşam.

Evet! Şebnem Ferah tam da bu hayatı yazıyor; biz dinleyicileriyle acılarını, özlemlerini ve kırgınlıklarını kelimeleri yetmeyince duygularını gitar tellerine, saf ve temiz özlemlere bırakıyor.

12 Nisan 1972’de Yalova’da doğan Şebnem Ferah, Üsküp göçmeni bir ailenin en küçük kızıydı… Babası müzik öğretmeni olduğu için evde mandolin, bağlama, piyano sesleri eksik olmazdı… Daha ilkokulda mandolin ve solfej dersleri alarak okul korolarında yer aldı… Lisede ilk gitarını aldı… Bursa’da Pegasus’u ardından Türkiye’nin ilk kadın rock grubu Volvox’u kurdu… Müzikle iç içe büyürken, ODTÜ Ekonomi’yi bırakıp İstanbul’a taşındı… İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudu…

Çok Gençti Ancak 1996 Yılında Vazgeçmişti Dünyadan!

“Vazgeçtim Dünyadan” ile dünyaya hep bir savaş açar gibi hissetti “Fırtına” ile öfkesini boşaltırdı. “Yağmurlar” gibi parçalarla gözyaşlarını eritir; genç bir kadının içsel fırtınasını bizlere, seyircilerine, takipçilerine, aşıklarına haykırdı! Yıllarca hiç durmadan!

1999’da Artık Kısa Cümleler Kuruyordu!

Acılar azalmış mı dersiniz? Hayır, derinleşmişti. Ablasının kaybı, babasının depremde ölümü şarkılarına yansımıştı. “Yorgun” sözleriyle her halini anlatıyordu! Evet yorgundu! “Ben yorgunum” demiyordu; ruhunun ağır halini söyletiyordu. Kısa cümleler kuruyordu ama duygular sonsuzdu. Artık kısa cümleler kurarak bizlere hüzünlerini anlattı! Yıllarca hiç usanmadan!

Perdeleri 2001’de Araladı!

O yıllarda, yaşadığı acılarını tuttuğu yasın içini perde gibi araladı. “Perdeler” şarkısıyla sahneye kalbinin karanlığını taşıdı. Sahneden izleyen bizleri, takipçilerini, dinleyicilerini bile o karanlığın pencere kenarına aralanmış perdelerin önüne oturttu. “Ben Şarkımı Söylerken” ise kendine dönüştüğü bir anın manifestosu gibiydi. İç sesi duyulsun diye dertlerini bizimle paylaştı! Yıllarca hiç bıkmadan!

2003 Yılında Kelimeler Yetmiyordu!

Bir duygu anlatılır mı kelimelerle? İçinde kopan fırtınaları anlatabilir miydin sözlerinle? İnsanlara içini dökmeye bile çekinirken onbinlerce izleyicisine kalbindeki acıları anlatabilir miydi? Şebnem Ferah evet diyordu: “Mayın Tarlası” ile aşkın, insanı nasıl paramparça edebileceğini anlatıyordu. Ardından da “Gözlerimden süzülenler” ağlayan bir kadının şarkısıydı. Çok kırgın ama bir o kadar da güçlüydü. Bilmem ki belki de dinleyicilerinden alıyordu bu gücü? Kelimeler yetmese de haykırıyordu! Yıllarca hiç konuşmadan!

Can Kırıkları 2005 Yılında Bizi Anlatıyordu..!

Albümün adı her şeyi söylüyordu. Yara izlerini adeta sergiliyordu. Sahnedeki o müthiş çığlıkları ile bizlere anlatıyordu. “Can Kırıkları” ile kırık bir kalbin tamiri değil, kabulü dinliyorduk. Kabullenmişti bize şikayet ediyordu kalbini kıranları! Sadece kırılmış mıydı? Hayır! “Gözlerimden Süzülenler”teki ağlama hepimizi ağlatmış, bir haykırış ve güçlü bir direnişti. O sahnede yalnız söylemedi; biz de onunla birlikte ağladık. Sözlemeye de devam etti! Yıllarca hiç beklemeden!

Adı, Orman dı 2009’da!

“İstiklal Caddesi Kadar” özlem doluydu; bir sevdiğini, bir İstanbul’u, bir kendini özlemekti. Orman gibi karmaşık bir ruhu birkaç kelimeyi yan yana koyarak müthiş bir ahenkle tanıttı, anlattı bize! Bizlere! Dinleyicilerine! Takipçilerine! “Mahalle” ve “Bazı Aşklar” gibi şarkılarla bir kentin, bir hayatın dertlerini anlattı. Anlatmaya da devam etti! Yıllarca hiç susmadan!

Od ile Tükendiğini Anlattı 2013 Yılında!

Bu albüm yalnızca bir müzik yapıtı değil, bir iç yangındı. Öylesine çıkmış parçası hiç olmadı! Olmayacaktı çünkü her albüm her parça bir duyguyu bir acıyı bir haykırışı anlatıyordu. “Od” şarkısıyla küllerinden yeniden doğmaktı belki de istedeği? “Çok Yorgunum” ise Nazım Hikmet’in dizelerine sığınarak yorgunlukla yüzleşmesiydi kraliçemizin istediği… Dinlerken biz de yorgunlukla büyüdük. Yeniden doğmuştu! Yıllarca hiç ölmeden!

Parmak İzi Bize Ayağa Kalktığını Gösteriyordu 2018 Yılında

“Parmak İzi”, o müthiş bedenin yorgunluklara, o müthiş kalbinin kırılmalara rağmen hâlâ yaşam izleri taşıyan bir yansımasıydı. Od ile tükendiğini anlatmıştı ki, Parmak izi ile yeniden ayağa kalktığını ve pes etmediğini göstermişti! “Küllerinden” dediğinde yeniden ayağa kalkmanın müjdecisiydi. Bu albüm onun izini bırakıyordu; şimdi biz o izde büyüyorduk. Ayaktaydı hiç pes etmemişti! Yıllarca hiç kaybolmadan!

Bizlerle Paylaşmaya Devam Et!

Acılarını Küçücük Çakıl Taşlarına Dönüştürki her bir dinleyicin bir çakıl taşını alıp yanında götürsün!

Vazgeçtim Dünyadan dedi! Dünyayla tüm bağlarını koparma isteğini, derin iç kırgınlığını haykırdı.
Deli Kızım Uyan diye bağırdı! Kalbindeki, içindeki kaosu, paylaştı bizlerle.
İyi Gün Dostlarım var diyordu! Hayal kırıklığının ardından sahte dostları hicvederek bizlere şikayet ediyordu!
Bu Aşk Fazla Sana yetmez mi diyordu? Sevginin ağır geldiği, yansıyan bir kırılganlığı hicvediyordu sahnelerde!
Bırak Kadının Olayım diye haykırıyordu? Bu bir özgürleşme çığlığı değil miydi?
Fırtına kopmuştu! İçindeki bu öfkenin dinlenmeyen bir fırtınaya dönüşmesini anlatmıştı bizlere tüm sevdiklerine!
Yağmurlar yağmıştı üstüne! Hüzünlü bir yıkım, gözyaşlarının ritmiyle yağan bir duygu seliydi acısını bizlerle paylaşarak güçleniyordu!
Yeniden Doğup Gelsem dedi! Ardından geçmişle hesaplaşmaya ve yeniden başlamanın arzusu ile yanıp tutuşuyordu.
Durma sakın durma! Durmak istemediği bir ilerleyiş, içindeki yaşama arzusunu hiç bu kadar derinden duymamıştık.
Buradan Göçerken vedalaşıyordu sanki? Veda duygusuyla dolu, zihnindeki göç hikayesini belki gerçekten de gitmek istemişti?Oyunlar oynanmıştı! Hayatın oyunlarını fark etmenin yarattığı farkındalık bir duydu seli değil miydi anlatmak istediği?
Ay ve karanlık! Geceyi, yalnızlığı, samimiyeti anlatan bir metafor değil miydi sahnedeki o haykırışı?
Bugün ve yarını anlatmıştı! An’a tutunmanın hem huzur hem belirsizlik hissi vardı ve o his hiç kaybolmamıştı.
Kalbim diyordu bir hüzünle! Kalbinin içinde sıkışan duyguların derinliği hepimizi mahfetmedi mi?
Herkes Bilsin İstedim diyerek şikayet ediyordu! İçindeki sessiz isyanı dünyaya duyurma arzusu sahnede onu yüceltmişti.
Oyunun Sonu gelmişti belki de? Tükenen sabır ve kapanan bir devrin farkındalığı vardı ruhunda ve bizlere bir elveda gibiydi?Üvey evlat gibiydi! Sahiplenilmemişliğin verdiği yalnızlık hissi şarkı sözlerinde apaçık değil miydi?
Nefessiz Kaldım dedi ve bizleri de nefessiz bırakmıştı! Sanki bir boğulma hissi, duygusal bir yorgunlukla iç çekişti haykırışlarında…
Yorgun bir beden ve ruh! Ruhsal bir yıkımı, teslimiyeti anlatmıştı bizlere, ruhundaki ateşin sanki söndüğünü söylüyordu?
Artık Kısa Cümleler Kuruyorum dedi ve bizi korkuttu! O kadar acı çekmişti ki artık kelimeler de yoğun, duygular da hissizdi!

Bu kalabalık içinde… Yapayalnız hissetmektense….

O bizlere aşklarını, kalp kırıklarını, isyanını, sevgisini anlata dursun bizler de haykıralım “Yalnız değilsin…” diye…

Yorum yapın