Gece Sabaha Kadar Uyuyamamak!

Bazı yazılarım vardır üç bin küsur tane yazının içerisinde sosyal ağlarda hiç paylaşmadığım… Sıkı takipçilerim iyi bilir işte bu yazılardan birini yazmak istedim gecenin saat dördünde…

Neden mi?

Bu gece uyuyamadım da ondan. Bazı geceler gün içerisinde şahit olduğum, yaşadığım bir olay veya aldığım bir haberden dolayı kendimi sorgulamaya başlarım. Bu sorgu o kadar çok uzun sürer ki başımı yastığa koysam bile gün ağarana kadar uyuyamam.

Sebebi bir olay, kişi yada başka bir şey…

Neyse sebebi boş verip (birçok şeyi kendime saklarım. Belki birine anlatmak daha iyi olabilir. Ancak bu yolu daha çok tercih ediyorum) gece sabaha kadar yatakta dört dönmek yerine uykusuz kalmaktan bahsedip, birkaç satır karalamak istedim…

Konuşkan ancak dinlemeyi daha çok seven biriyim. Olaylar karşısında da her zaman sakin kalmayı tercih ederim. Nedendir bilemiyorum ama yapım böyle, içimde sanki iki tane kişilik var. Birincisi her zaman sakin kalmayı ne olursa olsun, serin kanlı olup, olaylara soğuk kanlılıkla bakmayı becerebilen bir kişilik…

İşte ağırlıklı olarak gördüğünüz kişilik budur. Kavga ettiğimi kolay kolay göremezsiniz. Sinirlendiğim de nadirdir. İsyanımı dile çok az getiririm. Mantık çerçevesinde olaylara bakar…

Arkadaşlarıma sorsanız sinirlendiğimi gören insan sayısı bir elimin parmaklarını geçmez… (Sanal dünyada bazen daha çok sinirlenebiliyorum. İşte orada ikinci kişiliğim daha çok ortaya çıkabiliyor)

Ardından kendimi sorgularım. 

Nerede yanlış yaptım?

Nerede doğru yaptım?

Aslında kendime sorduğum ilk soru budur. Nerede yanlış yaptım? Yanlışı karşı tarafta aramıyorum. İlk önce kendimi sorguluyorum. Bu sorgu da gün sonuna kadar başlamaz.

Herkes uyur, ben uyumam ve düşünürüm. Tüm olasılıkları incelerim beynimde. Tekrar tekrar yaşarım… Sonuçta bir şey bulamazsam uyuyabilirim. Bir şey bulursam bir yerde hata ettiysem, bu hatayı nasıl düzelteceğimi düşünmeye başlarım. Bu düşüncelerin ardı arkası kolay kolay gelmez… Gün ağarıncaya dek…

Nedendir bilemiyorum ama gün ağardığında, pencereden gün ışığı girmeye başladığını fark ettiğim anda her şey son bulur… Zaman o kadar çabuk geçer ki saate baktığımda şaşırırım…

Aynı durum başımdan geçen kötü bir olayın sanı sıra, iyi bir olay için de geçerlidir.

Ben nerede doğru adımı attım? Sonra tekrar tekrar yaşarım o anları beynimde! Doğru yaptığım şeyi bulana dek! Bulduğum zaman ise rahatlarım… Aslında bu rahatsızlık öyle bildiğiniz rahatsız olma durumu değil, daha keyifli benim için! Oyuncak ayısını bulmuş bir çocuk gibi sevinirim…

Sonuç olarak bazı geceler sabaha kadar uykusuz kalırım…

Küçüklüğümden beri karalamayı seviyorum. Önceleri kağıda daha sonra yazdığım kağıtları küle çevirmeyi severdim. Şimdilerde ise sabit disklere byte byte kazımayı seviyorum. Artık onları kolay kolay küle çevirmiyorum. Yaşadığım şeyleri birine anlatmaktansa bir kağıda yazmak her zaman ilk tercihim olmuştur.

Psikolojik olarak sorunlarım mı var?

Olabilir neden olmasın ki?

Yukarıda bahsettiğim ikinci bir kişilik de var içimde… Onu sinirli bir hayvana benzetiyorum. Dışarıya çıkmaması için çok çaba sarf ettiğimi inkar edemem…

O ortaya çıktığı zaman her şey çok farklı gözüküyor. Hayat farklı, dünya farklı, çevre farklı, duygular farklı, düşünceler farklı… Onunla pek anlaşamadığım ortada çünkü normal kişiliğimin tam aksi davranıyor… Ancak hamle yaparken şimdiye kadar mantığı arka plana hiç atmadı…

Bu yaşıma kadar belki 50 belki 100 kez ortaya çıkmış ve kontrolü eline almıştır. Ortaya çıktığında salıyorum kendimi… Düşünen, sakin davranan, hatasını arayan, isyandan önce dinleyen Hamza artık yok!

Normal kişiliğimi bastırıyorum bu sefer…

Sakin kişiliğim, mantıklı davranan kişiliğim isyan eden kişiliğimi “iyi ki ortaya çıktın” dercesine desteklemeye başlıyor.

Sanırım bu durum hoşuma da gidiyor…

Sonrası mı?

Zamana bırakıyorum sonrasını o ortaya çıktığı zaman pek fazla kalmıyor. Deşarj olana, ortalığı dağıtana, isyan edene kadar… Ancak bildiğiniz bir kişilik değil…

Hani bazıları vardır ya sinirlendiği zaman telefonu fırlatır, eşyaları kırar, millete küfür eder… Yok yok o değil, öyle çok daha farklı… (Ancak bugüne kadar hiç telefon ya da bir eşya kırmadı. Kıracak kadar oldu, ama dikkati dağıldı…)

Sadece, sakin kalan yanımın neden sakin kaldığına isyan eden, belki bazılarının canını yakan yakmak isteyen ancak iş can yakmaya geldiğinde çoktan zamanını tüketmiş olan bir kişilik…

Sonrası mı? 

Normal kişiliğim geri dönüyor, ortalığı temizliyor, tekrar o sinirli kişiliği kafesine kapatıyor.

İşte o gecelerden biri…

Kuşlar günün doğduğunu ciyak ciyak haykırmaya başladılar. Saat beşe doğru gelirken, günün doğmak üzere olduğunu bas bas bağırıyorlar.

Neyse son bir bardak çay daha doldurup, pakette kalan son cigarayi içime çekmek istiyorum…

Mantıklı davran, mantıklı davran, mantıklı davan…

 

“Gece Sabaha Kadar Uyuyamamak!” üzerine 6 yorum

  1. Abi yazıdan anladığım kadarıyla psikolojik rahatsızlığın teknoloji kökenli 🙂 az çay az teknoloji az sigara bol dinlenme olayı çözebilir..

    Yanıtla
  2. Neredeyse tamamen uyuşuyor özelliklerimiz Hamza Abi 🙂 Sen Temmuz doğumlusun sanırım… Yengeç Burcu 🙂

    Yanıtla
  3. Anladığı ve tahmin ettiğim kadarıyla vicdani yanınız çok fazla kuvvetli ve ayrıca çok hassassınız. Çevrenizdeki olaylar içinde doğrudan siz olmasanız da sizi etkileyebiliyor. Benim tahminim “Balık” tan yana :))

    Yanıtla
  4. Abi kendine dikkat et, takma kafana, çok içme. sen bize lazımsın. Yazında “içimde sanki iki tane kişilik var” demişsin. Aklıma recep ivedikteki “içine bir şey kaçmış, üç harfli, ortası i” diyen teyze geldi.

    Yanıtla

Ali Kemal SANCAK için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et