Yirmi Yıl Koskoca Yirmi Yıl…

İnternete bağlandığım o ilk günleri hâlâ unutamıyorum. 14,4 k modemle gelen sesin heyecanı, MS‑DOS ve QBasic satırlarında değişen o yazılım, sistem ve network merakım… İşte tam da bu aşamadan doğdu TEAkolik ismi, bir yandan ciddi ciddi bilişimle ilgilenirken bir yandan da çayla eşleşen bir yazar…

Teknoloji merakım aldı başını gitti… Bir noktadan sonra o merak yetmedi: Öğrendiklerimi, yaşadıklarımı ve hatalarımı birileriyle paylaşma isteği ağır bastı. İşte TEAkolik böyle doğdu. Önce HTML, PHPNuke, Joomla, Mambo derken sonrasında WordPress’e evrilen bir serüvenin izleriyle, 2005 yılından bugüne kadar bir parça teknoloji, bir parça çay ve bolca emek ekledim her satıra. Sadece içerik değil, ruh da vardı bu blogda… Milyonlarca kişi ziyaret etti, yazılarımı okudu, yüzbinlerce kez paylaşıldı ve onbinlerce yorum yazdılar yazılarıma! Herkese tek tek teşekkür ederim.

Windows, Linux derken kurcalamadığım işletim sistemi kalmazken, Pardus destekçilerinden olmama rağmen “Sen Ne Anlarsın Pardus’ten” diye Ozgurlukicin.com (zamanın en baba platformlarındandı) adresinde eleştirilerime dayanamayıp ağzına geleni söyleyenler de oldu.

İyisiyle kötüsüyle 20 Yıl!

Bu yolculuk sadece bir platform değişimi değildi; aynı zamanda internetin ruhunu, özgürlüğünü ve samimiyetini benimseyen bir duruşun simgesiydi.

TEAkolik.com Kayıt Tarihi: 2005-07-21T14:42:59Z

Kimi zaman sunucu diskim patladı, kimi zaman dosyalarım uçtu, kiminde SQL database zarar gördü… Hele ki bir altyapıdan diğerine geçerken birçok yorum patladı.. Tema geçişleri sancılı, platform güncellemeleri heyecanlı geçti… Ama hiçbir zaman “bırakayım gitsin” demedim. Çünkü yazmak, anlatmak benim için bir refleks hâline geldi. Yazdıkça yeni insanlar tanıdım; yorumlarla, e-postalarla, hatta bir bardan çay eşliğinde sohbetlerle tanıştım sizlerle.

Bir blog yazarının yaşadığı en güzel şey, yazının karşılık bulmasıdır.

Bugün belki milyonlarca içerik var ama “samimi” olanı ayırmak hâlâ mümkün. Bu yüzden ben hep teknik anlatımları da sohbet havasında sunmaya çalıştım. Ne bir ürün satma derdim oldu ne de gündeme oynamak… Sadece “bilen bir dost” olarak kalmak istedim.

Yıllar içinde blog yazarlığı ciddi evrim geçirdi. Bir zamanlar Blogger altyapısıyla kodlara müdahale ederken, şimdi SEO, performans, mobil uyumluluk gibi konularla uğraşır olduk. Ama değişmeyen şey “öz” oldu. O ilk günkü gibi, hâlâ bir şey öğrendiğimde “dur bunu bloga yazayım” heyecanını taşıyorum. Okuyucularla kurduğum bağ da bunun doğal sonucu oldu. Yazıların altında dönen yorumlar, bir sonraki yazıyı şekillendiriyordu.

Günümüzde ise blogların popülerliği gitti, yerine “Özet Geç Lan Piç” der gibi kısa öz ve yüz, ikiyüz karakterlik sosyal ağlar geldi. Kimi ben blogger’im diyip Twitter adresini paylaştı. Kimi mikro blog dedi karşımıza çıkardı…

Belki tek fark, eskiden çay bardağım klavyenin sağında veya solunda yer alırken, şimdi fincan yerini çay tabağına bıraktı ve evet çayı içen de biraz yaşlandı 🙂

İçerik üretmek teknik bilgi kadar, altyapı ve güvenlik! Ha unutmadan bir de cesaret ister. Zaman zaman firewall kurdum, zaman zaman CDN yapılandırdım; WordPress eklentilerinden, DNS yönlendirmelerine kadar her detayla ilgilendim. “Client transfer prohibited” ifadesini WHOIS ekranında görünce bile içim rahat ediyor, çünkü biliyorum ki bu alan adı benimle büyüdü. Cloudflare DNS’ler, statik IP yönlendirmeleri, uptime monitoring araçları… PHP Nuke temaları, Joomla editlemeleri ve WordPress dünyası… Tüm bunların arkasında çok uzun yıllar, bolca çaba var. Yani burası sadece bir “blog” değil, bir dijital yuva oldu bana!

Kimi zaman sövdüm stresimi attım. Kimi zaman insanlığa, teknolojiye isyan ettim! Kimi zaman da Metro’daki sağır duymaz bir insan oldum! 251 Şişli Pendik otobüsündeki mecaramdan siber güvenlik alanındaki teknik yazılarıma kadar her şeyi buraya sığdırmaya çalıştım.

Bu yolculuk hâlâ bitmiş değil, sadece yaşlandım. Yeni teknolojiler, yeni güvenlik açıkları, yeni telefonlar, yeni işletim sistemleri, yeni siber saldırılar, yeni yazılım trendleri… Her biri bana “yeni bir yazı zamanı” dedirtiyor. Yazmak sitres atmak mı yoksa gençler devam etsin diyerek gençleri mi okumalı arasında gidip geliyordum. Sanıyorum öyle de devam edecek…

Koskoca 20 yıl…

Yorum yapın