Gazeteci Abilerimiz Bizi Dövecekler…

basinkarti Başlık doğru heralde Gazeteci üstadlarımız birkaç ay sonra biz bloggerleri gördükleri yerde dövecekler 🙂  İşin espirisi bir yana biraz önce RSS listemden Süleyman Hocam’ı okurken rastladığım bir yazı üzerine yazmak istedim.

Süleyman Sönmez üstadım “Sarı Basın Kartlı Blog Yazarları” başlığı ile güzel bir konuya değinmiş.  Konu gazetecilerin sahip olduğu “Sarı Basın Kartı” açıkcası bu kartın nerelerde ne gibi avantajlar sağladığını düne kadar pek bilmiyordum.  Hala da tam olarak ne işe yaradığını bilmesemde tüm gazetecilerin sahip olduğu bu kart önemli bir karta olduğu kesin.  Aslında benim derdim Sarı Basın Kartı değil 🙂

Derdim Gazeteci üstadlarımız ile biz blogger arkadaşların karşı karşıya getirilmesidir.  Yahu hala insanların anlamadıkları bir nokta var.  Herkes gazeteci olamaz.  Gazeteci olabilmek için bunun okulunu okuyacaksın, eğitimini göreceksin, bir üstadın çırağı olacaksın senelerini vereceksin hiç okumamış bile olsan en azından çıraklıkla okuyup biryerlere gelmesi gerekiyor.

Gazetecilerin yazdıklarına dikkat ettiniz mi hiç ? Benim gibi bir blogger ile arasında dağlar kadar fark olduğunu ? En azından ne virgül hataları vardır ne de nokta, biz bloggerlerin en büyük hatalarından birisi insanlara ulaşmak için kullandığımız TÜRKÇE’yi düzgün yazamamaktır.

Bloggerler’de belirli bir şekilde gazetecilerden ayrılır.  Süleyman Hocamın da dediği gibi ben onun sitesine o başkasının sitesine öbürü alıp bambaşka birinin sitesine yazılarını gönderebilir,  bağlantılayabilir, paylaşabilir hatta birkaç saniye içerisinde milyonlarca insana ulaşabilir.  Bunu hangi gazete yazarında gördünüz? Düşünsenize Radikal Gazetesi yazarı Zaman Gazetesi yazarına yazısında yer verecek sonrada milyonlara hitap edecek 🙂

Hala bir yerlerde Gazeteci – Blogger arasında kavga varmış gibi duruyor. Halbuki yok.  Ben büyük üstadlarımızdan şunu beklerdim.  Yazar abilerimiz, Gazeteci ablalarımız gelsin “Yahu Hamza şu herkes kelimesini herkez diye yazıyorsun bu yanlış düzeltmelisin”  demeli.  Bir bloggerde bir gazeteciye üstad gözüyle bakmalı. Onları dinlemeli ve tecrübelerinden yararlanmalı.  Hatta onların yazılarına bloglarında yer verip milyonlara hitap edebilmesini sağlamalı.

Neden olmasın ?

Tabi bu benim isteğim çok çok düşük bir ihtimal. Hele ki markalar blogger arkadaşların üzerine düşmeye devam ettikçe ve gazetecileri bir kenara ittikçe pekde aklı selim bir düşünce gibi gelmeyebilir.  Aman aman dikkatli olmak lazım birileri bir yerde ateş yakıyor ve bunu gazetecilerin ve blogger arkadaşların üstüne atıyor.

Yarın bir Gazeteci üstadımız beni basın toplantısında görünce sen pis blogger çık len dışarı yoksa alırım ayağımın altında diye seslenirse hiç şaşırmayacağım 🙂

“Gazeteci Abilerimiz Bizi Dövecekler…” üzerine 4 yorum

  1. Bence;
    Son zamanlarda Blogger’ların artması vede gerçekten dikkat çekici şeylere değinmesi vede bunun ilgi çekmesi başlı başına bir mecrağadır.İnsanların bu Blogger’ların düşüncelerini,elde ettiklerini baştan sona olayı anlama gibi olmasından dolayı sanki köşe yazarlığı sanki bir haber verme niteliği taşıyodur.Büyük bir kesimin gazeteyi bile internet üzerinden okuduğunu varsayarsak Blogger’ların bunu doğru yapması hiç bir zaman sorun değildir.Gazeticiler ve Blogger’lar aynı teraziye koyulmaması şarttır.
    Gazetecilerin adı üzerinde gazete için haber yazanların araştıranların Blogger’larla hiç bir aynı özelliği yoktur.Onca sene okulu oku büyük adamlarla aynı yerde çalış sonra Blogger’larla papaz ol.
    Sonuç olarak Blogger’ların büyük bir kısmı yeni teknolojiye yer ayırdığını düşürsek eğer bilişim üzerine bir haber yapıcaksan ya Blogger’lardan iyi yapıcaksın yada hiç bi laf söylemiceksin 🙂

    Blogger için”Yahu bir bakayım bu adam ne yapmış yeni neler varmış ? bi görüş alayim”

    Gazeteci içinse:”Bakalım dünyada neler olmuş,Türkiye’de olan biten nedir.”

    dipnot:Eski bir blogger olarak bu işe bir ad verilmeli diyorum :))

    Yanıtla
  2. Valla birileri bir şeyler yapmaya çalışıyor ama ne anlamış değilim. Kime sorsam olay yok, herkes iyi diyor ama bir o kadar kişi de yazıp çiziyor.
    Bakalım zaman ne gösterecek. Ama söylediklerine katılıyorum, şu anda ki görünen davranış yanlış…

    Yanıtla
  3. Temiz arı duru bir dil güzel bir üslup için yıllarca uğraşanlar oldu. Bu mevzu aslında mahalleye her yeni gelenin gördüğü ilk “Aksayana” tepkisidir. İletişimin en güçlü yapı taşı kelimeler ecik-bücük hale getirildikçe ve “Daha etkili dil kullanmanın” “Daha ciddi kelimelerle” hitap etmekten geçtiği düşüncesine saplanıp kalmanın çıkardığı bir sonuçtur bu.
    Oysa dil iki yakın arkadaşın yarenleşirken hava uçuşan kelimelerin hepsini kaplar.
    İtip kaktığımız, hor gördüğümüz yüzlerce kelime unutulmaya yüz tutunca yerine önce yabancılar ardından da hadım edilmiş kelimeler dolmaya başladı.
    Çoğu yerde bulabilirsiniz eminim ben uzun uzun anlatmayayım. Heyderbaba’nın ünlü şairi Şehriyar ile anası arasında geçen bir konuşma var.
    Upuzun konuşmanın sonunda anası seslenir Şehriyara
    “Ana diline gıran mı girdi”
    Kelimeler babamızın malı değil, çocuklarımızın emanetidir. Onlara aktarmadığımız her kelime öldürdüğümüz bebekler gibidir.
    Bildiğimiz bütün kelimeleri kullanın.
    Yöremizde geçiyor bunu anlamazlar ne bilir elin adamı börülceyi fasülya demeyin.
    Merak etmeyin dövmüyoruz artık

    Yanıtla

Yorum yapın